Kolera tarihte en çok korkulan hastalıklardan biri olmuştur. 1817’den bu yana Dünya Çapında 7 Kolera Salgını olmuştur. Bulaşıcı bir hastalık olan kolera; bakterilerin ince bağırsaklara yerleşmesiyle gelişen bir hastalıktır. 1817 - 1975 yılları arasında dünyada yayılmaya başlamıştır. Sadece insanlarda görülen bu hastalık sindirimle bulaşmaktadır. Tedavi edilmediği taktirde ölümcül bir hastalıktır. Kolera ince bağırsağın bir enfeksiyonu olup ciddi sıvı kaybına yol açan ishal ile karakterizedir.
Kolera hastalığının kuluçka süresi 12 - 72 saattir. Bu sürenin sonunda sulu ve ağrısız ishal başlamaktadır. Hasta bu süreç içinde aşırı sıvı kaybından şoka girebilir, kusma ve karın ağrısı gibi belirtiler görülür. Hastalık karında şişkinlik ve gürültü ile başlar, gevşek dışkılama görülür. Birkaç saat içinde dışkılama sayıda artar. Dışkı giderek sıvı hale gelir. Rengi kahverengiden yeşile, sarıya ve en son beyazımtırak pirinçsuyu görünümüne döner. Belirgin bir karın ağrısı yoktur.
İshal devam ederse sıvı kaybın bağlı olarak hastada;
Yaygın Kas Krampları ,
Gözlerde Çökme,
Deride Kırışma oluşur.
Hastanın tansiyon ve nabızı alınamayabilir.
Belirtilere hemen müdahale edilmezse , hastadaki sıvı kaybı karşılanmazsa ölüm %50’lere varan oranda gerçekleşir.
Kolera hastalığına sebep olan bakteri; Vibrio cholerae adlı bakteridir. Bu bakteri sitotoksinler üreterek toksinleri ince bağırsağın iç çeperine bağlanmaktadır. İnce bağırsağın iç çeperine bağlanan sitotoksinler sodyum klorürürn normal akışını bozmakta ve bağırsak lümenine aşırı miktarda sıvı salgılanmasına neden olmaktadır. Bahsedilen durum ise şiddetli diyareye ve sıvı kaybına bağlı olarak şiddetli tuz ve su kaybı nedeniyle ölümlere sebep olmaktadır.
Kolera salgınının temel nedeni; musluk suları ya da su kaynakları olmakla birlikte, pişirilmemiş deniz ürünleri, çiğ sebze meyveler ve hatta kontamine tahıllar da hastalığa sebep olan bakteriyi taşıyarak hastalığa sebebiyet vermektedir.
Bu hastalığın ölümcül olduğunu ve birçok yol ile bulaşabileceğini düşündüğümüzde alınacak önlemlerin, oldukça önem arz ettiğini söylemek yanlış olmaz. Hastalığı önlemek için alınacak tedbirlerden en önemli olanı, öncelikle çevre koşullarını uygun hale getirmektir. Kişisel temizliğe ve çevre temizliğine oldukça özen gösterilmeli. Hastalığın yaşandığı yerlerde yalnızca kaynamış su içilmeli ve yalnızca iyi pişirilmiş yemek yenmelidir.
Böbrek, akciğer ve barsak iltihapları gibi komplikasyonların oluşma ihtimali görülebilmektedir. Bu hastalık ölümcül olduğundan hiç vakit kaybetmeden acil olarak bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Hastalıkta klinik belirtiler tanı için önemlidir. Etkenin izolasyonu ve diğer mikrobiyolojik incelemeler yapılarak hastalığın teşhisi konulabilir.
Her şeyden önce hastalığı yakalandığından şüphelenen kişi hiç vakit kaybetmeden acilen doktora başvurmalıdır. Kolerada ishal ve kusma ile kaybedilen sıvının yerine konması tedavinin esasını oluşturur ve kritik öneme sahiptir. Hafif ve orta derecede sıvı kaybı olan hastalarda “ORS” adı verilen şeker ,tuz ve su içeren karışım hastaya verilir. Ağır sıvı kaybında , şok , koma durumunda veya ağızdan yeterli sıvı alamayanlarda damardan sıvı tedavisi yapılmalıdır. Antibiyotiklerle ishalin süresi ve miktarı azaltılarak hastalık tedavi edilir.
Kolera hastalığı genellikle kirli sularla bulaştığından, kontamine olmayan, temiz içme suyu ile infeksiyon zinciri kırılabilir. Bu sebeple kanalizasyon ve içme suyu sistemlerinin birbirinden uzak tutulması oldukça mühimdir. Suların klorlanması veya kaynatılması, besinleri ellemeden önce ellerin su ve sabunla yıkanması, besin maddelerin dezenfeksiyonu, epidemilerde ölenlerin dezenfekte edilerek çabucak gömülmesi ve toplumun eğitilmesi, korunmanın çeşitli yönlerini oluşturur. Koleradan korunmada aşı çalışmaları büyük önem kazanmıştır fakat tam etkili bir aşı üretilememiştir.